8 Mart, Eril Cinsiyetlere Karşı Toplumsal Direnişidir
Tarih boyunca kadın kimliğinde verilen her emeğin önünde saygıyla eğiliyorum. Bedel ödeyen, direnen ve mücadele eden her kadını saygıyla anıyor, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyorum.
Dünyada ortak kutlanan birçok gün var, ancak Kürt halkı kadar bu günleri sahiplenerek, tarihine ve mücadelesine dahil eden bir halk çok azdır. Bu, sadece bir tesadüf değil; Kürt halkının tarih boyunca maruz kaldığı zulüm, inkâr ve direnişin doğal bir sonucudur. Ezilenler için tarih sadece anmak ve hatırlamakla sınırlı değildir; aynı zamanda bu tarihten ders almak, onu geleceğe taşımak ve mücadeleyi büyütmek anlamına gelir.
Bu bağlamda, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, Kürt kadınları için sadece sembolik tarihler değildir. Bu tarihler, Kürt kadın hareketinin direniş, özgürlük ve bilinçlenme mücadelesinin en güçlü araçlarıdır. Kürt kadınları, yalnızca kendi ulusal kimlikleri için değil, kadın kimliği ve özgürleşmesi için de en ön saflarda yer almaktadır. Bu durum, Kürt kadın hareketini dünyanın birçok feminist hareketinden farklı ve özgün kılan temel unsurlardan biridir.
Kadın Mücadelesinin Derinleşen Boyutu: Cinsiyetler Arası Savaş
Bugünün dünyasında mücadele artık sadece halklar, devletler ya da sınıflar arasında şekillenmiyor. Derinleşen asıl savaş, cinsiyetler arasındaki mücadeledir. Eril egemen sistemin kadına ve toplumsal cinsiyet rollerine yönelik dayatmaları, savaşların, yoksulluğun ve eşitsizliklerin merkezinde yer alıyor. Kadın kurtuluş mücadelesi, sadece 8 Mart ya da 25 Kasım’da dile getirilerek yeterli olamaz. Bu mesele, yalnızca kadın sorunu ya da özgürlük mücadelesi de değildir; aynı zamanda bir toplumsal cinsiyet sorunudur, bilinçlenme sorunudur, erileşen kadın kimliği ve özgür cinsiyet bilinci sorunudur.
Kapitalist ve ataerkil sistem, kadın mücadelesini bastırmak için farklı yöntemler geliştirmektedir. Bir yandan kadınların özgürlük talepleri görmezden gelinirken, diğer yandan kadın kimliği metalaştırılmaktadır. Kadın mücadelesi tüketim kültürü içinde eritilerek, sosyal medya üzerinden bir reklam malzemesine dönüştürülmektedir. Eskiden sadece bedenleri üzerinden metalaştırılan kadınlar, şimdi düşünce ve mücadeleleri yerine, piyasanın birer nesnesi haline getiriliyor. Bu yeni sömürü biçimine karşı kadınlar daha fazla fikir üretmeli, daha fazla bilimsel ve ideolojik tartışmalar yürütmelidir.
Kadınlar Özgürlüğün ve Toplumsal Dönüşümün Öncüsüdür
Tarih boyunca kadınlar direnişin en büyük öncülerinden olmuşlardır. Ancak bugün, kimlik bilinciyle mücadele eden kadınların sayısı ne yazık ki yeterli değildir. Kadın mücadelesi sadece belli günlerde değil, yaşamın her alanında yükseltilmelidir. Çünkü kadın mücadelesi, yalnızca kadınlar için değil, tüm toplum için bir özgürleşme hareketidir.
Kadınların özgürleşmesi, aynı zamanda erkeklerin de özgürleşmesini sağlayacaktır. Kadın özgürlüğü olmadan, erkekler de erileşen sistemin dayattığı dar kalıplara sıkışıp kalacaktır. Bu nedenle kadın hareketi, sadece kadınların değil, tüm toplumun özgürleşmesi için bir mücadeledir.
Özgürlük ve eşitlik mücadelesinde, her kadın tarihin en önemli aktörlerinden biri olarak rol almalıdır. Çünkü gerçek aydınlanma, kadınların mücadelesinde ve onların yarattığı bilinçle mümkündür.
Bu nedenle, kadınların mücadelesini yalnızca sembolik günlerle sınırlamamak, her an ve her yerde büyütmek gerekmektedir. Çünkü kadınların özgürlüğü, sadece kendilerinin değil, tüm insanlığın özgürlüğüdür. Özgürlük mücadelesi, erileşen sistemin tüm dayatmalarına karşı, eşit ve adil bir dünya kurma mücadelesidir. Bu mücadelede kadınlar yalnız değildir; direnen ve özgürlüğü savunan herkes, bu mücadelenin bir parçasıdır.
8 Mart kutlu olsun!