GÖRDÜĞÜNÜN YARISIYIM DİĞER YARISI ATEŞİ YAKINCA ÇIKAR ORTAYA
o günden sonra
her şey eril oldu
dağ eril oldu
ova eril oldu
ağaç eril, kalem eril, kelime eril
ve ev eril oldu
ben bugün bu evi yıkıyorum
bu haritayı yırtıyorum
ve bu leçek (peçe) ve çarşafları
cehenneme veriyorum
ben bugün bu yüzü siliyorum
ve annemin adını babamınkinin
yerine koyuyorum
ve böylece ben Şêrko Faik Bêkes değilim
ben Şêrko Şefika Sebiha’yım
feragat ve feragat (etmek)
Şêrko Bêkes
"benim yaşamımın kahramanı annemdir" diyen bir şairin şiiriyle başlamak istedim. Şiir şüphesiz ki her dönemin en etkileyici sesi olmuştur. 8 Mart’a doğru giderken birkaç soruyla birkaç kelam ve mücadele ruhu bırakmak gerektiğine inanıyorum. Temelinden bugüne eşitlik talebiyle sokaklara dökülen kadınların sesi olan bugün, birçok ülkede hem direnişçi kadınları anma hem de mücadele edenler için kutlama anlamına geliyor. 8 Mart’ı sokağa ve sese dökebilen kadınların varlığından ziyade halen sesini değil sokağa, evinin duvarlarına bile dökemeyen nice kadının varlığından bahsetmek istiyorum. Düşünün bir tarafta 1940 yılında doğmuş bir erkeğin, kadınlığın belirleyici güç olması gerektiğini vurgulayan şiiriyle, ayrıca annesinin adıyla anılmak istemesi gibi dönemine göre iddialı ve cesaretli bir tavır var. Bir de bugüne bakalım. Halen son bulmayan flört, erkek kardeş, baba,patron ve erk toplum şiddetine. Nereden nereye mi demeli bilemedim. Türkiye’de dünden bugüne kadın haklarında elbette gelişme var. Fakat yeterli mi tartışılır! Kadın hakları mücadelesinde kayda değer kazanımlar elde etmiş olsak da, toplumsal beklentilerin, yasal düzenlemelerin ve kurumsal yapıların dönüşümü için önümüzde uzun bir yol var.
Asıl dikkat çekmek istediğim konu kadınların eşleri veya birlikte oldukları erkekler tarafından maruz kaldıkları şiddet. Bu şiddetler çeşitli şekillerde yer değiştiriyor. Duygusal, cinsel ve tabikii olmazsa olmazları fiziksel şiddet! Bir insanın başka bir insan üzerinde tahakkümü yoktur. Bu hakkı nereden bulduklarını sormak istiyorum. Eşitlik hak talebi kurumsal dünyada ya da dijital platformlarda ortaya çıkmadı; ateşi fabrikalardaki başkaldırıyla yakıldı ve edebi eserler yazan şahsiyetlerle de taçlandı. O ateş bugün büyüyerek devam ediyor.
Maalesef ki kadınlar ‘ikinci cins’ olarak görülmeye devam ettikçe yüzyıllar da geçse bu şiddet ve baskı devam edecektir. Fakat kadın hareketi temelde saygınlık, emek , eşitlik ve hakkaniyeti savunuyor. İnsan olanın insana saygısını... Eğer ‘birinci cins’ olarak kadınlara böyle (Hiç evlenmedim çünkü gerek yoktu…Evimde bir kocanın yerini doldurabilen üç hayvan besliyorum:-Her sabah hırlayan bir köpek,-Bütün gün küfür eden bir papağan,-Ve geceleri geç gelen bir kedi..
-Marie Corelli ) bir yaşam tarzıyla ortak olacaksanız hiç olmayın daha iyi!
İlk adımları atan cesur kadınlar ile birlikte anmadan geçemeyeceğim isimlerden biri de Mahsa Amini. Mahsa’nın yaktığı ateş günlerce sokakları kavurmadı mı ? Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarken, belki de kendimize sormamız gereken en önemli soru şu: Bu mücadelenin hangi sayfalarını bugün, kendi kalemimizle yazıyoruz? Gerçek güç başkalarının izi değil,bir erkeğe benzemek değil ,şiir yazarken erkek ismi kullanmak değil! Kimlik korkusunu yırtıp atın! Gerçek güç; kendi içimizdeki sarsılsılmaz inançta. Kanatlarınızı kesip çok şey bekleyenlere inat yeniden uçun hem de dilediğiniz diyarlara...
Zihnimde erk sistem üzerine yazılacak nice hikaye var. Bazıları trajikomik bazıları çok acı bazıları utanç verici... Günü geldiğinde onları da yazacağım. Şimdilik eşit ve güzel günlere olan inancımla soruyorum!
kadınım
sorarım
kimindir bu çığlıklar ?
bu yaralar kime ait ?
sahi bu kayboluş hangimizin ?
Jana Med inanç