MERSİN ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ- Mersin’deki Kürt sanatçılarından Gülhan Bişeng ve Kadir Çat, Ötekilerin Gündemi’nden gazeteci Hamza Özkan ile bir araya gelerek sanatın toplumsal rolü, kültürel miras ve sanata bakış açıları üzerine soruları yanıtladılar. Sanatın dönüşümü, Kürt kültürünün sanattaki yeri ve bireysel üretim süreçleri üzerine samimi bir söyleşi gerçekleştirdiler.

3Be28370 65Aa 42C6 B774 81A3A09F1B57

Mersin Akdeniz'de, Kürt sanatçılardan Gülhan Bişeng ve Kadir Çat aynı zamanda Sanatolia Kültür Merkezi yöneticileridir. Mersin sahilinde kültür sanata dair bir söyleşi gerçekleştirdik. Gülhan Bişeng, sanat yaşamına İstanbul’da Mezepotamya Kültür Merkezi’nin 90’lı yıllardaki kom gruplarında, Koma Asminde başladı. Kadir Çat ise Mersin’de MKM ile tanışarak sanata devam etmekte ve aynı zamanda "Cemile" adlı bir öykü kitabı bulunmaktadır.

 Bişeng: "Ben aslen Urfalıyım, Mersin'de büyüdüm. Şimdi biraz geçmişe gitmek zor olacak, Mersin’de bir gecekondu mahallesinde büyüdüm. Müzikle tanışmam da o yıllarda oldu. Çocukluğumuzda bir oyun vardı, bütün çocuklar toplaşır ve o sanatçının bir eserini okurduk. Aslında o zaman bile bunu fark etmiştim. Çocukluğumdan itibaren bir tanışıklığım vardı ama ailem bunu fark etmedi ya da farkındalığı olan bir yapı içerisinde değildim. Urfa'da müziğe, kadının müzikle ve sanatla ilişkisine bakış çok serttir, genellikle tepki alınır. Çocuğun yeteneğinin geliştirilmesi gerektiği düşünülmez, bu belki de önlenmesi gereken bir tehlike olarak algılanır. Mersin’de kültürel çalışmalarla katıldım, 2007 yılında İstanbul MKM'de çalışmalarımı sürdürdüm ve MKM’nin korosunda yer aldım. Sonrasında Koma Asminde çalışmalarımı yürüttüm, sonra Mersin’e dönerek burada da çalışmalarımı sürdürdüm."

 Çat: "Ben de aslen Hilvanlıyım, 1980 yılında Mersin’e geldik. Mersin’e gelişimiz siyasi sebeplerden kaynaklıydı ve çok çetrefilli bir yaşam bizi bekliyordu. Ailemde müzikle ilgili bir gelenek yok. Dedem saz yaparmış ve şarkı söylerdi ama bana gelen bir şey yok diye düşünüyorum. Mersin’e geldikten sonra okulda müzikle tanışmaya başladım. İlkokulda şarkı söylemeye başladım ama Kürtçe değildi, genellikle Arap şarkıları ve Türkçe şarkılarla başladım. 17 yaşımda müziğe daha amatörce düğünlerde şarkılar söyleyerek başladım. O dönem Kürt kimliğimi saklama gereği duyuyordum. 2007’de Mersin Mezopotamya Kültür Merkezi ile tanıştım ve müzik hayatımda yeni bir döneme girdim. 2009’da ilk şarkımı yayınladım, sonrasında albümlerle müziğime devam ettim."

Tarihsel Olarak Kadının Sanat ve Edebiyattaki Rolü Tarihsel Olarak Kadının Sanat ve Edebiyattaki Rolü

Gülhan Bişeng'in Anlatımı: Kürtçe Mücadele ve Sanatın Buluşması

Tabii, biraz uzun soluklu bir süreç. Başlangıçta, gerçekte Kadir’in de söylediği gibi, kendi dilinde üretim yapmak, bizim için hayal edilmesi imkansız bir şeydi. Rüya gibi bir şeydi. İlk Kürtçe ezgiyi duyduğumda, "Aa, bizim de bir kültürümüz var, şarkılarımız var," dedim. Tanışıyorsunuz, çünkü çocuklukta aile geleneğinde o politik ortam yok. Belki iyi kullanamıyorsunuz ana dilinizi, yani ana dili çok kullanmıyorsunuz. Dolayısıyla, o müthiş bir coşku ve aydınlanma, bilinçlenme yarattı. O, Kürt gençleri ve çocukları üzerinde çok önemli bir etki yarattı. Onun o etkisi yatsınamaz. Sonrasında, tabii, birçok gelenek oluştu. Yani gruplar oluştu ve o gruplarda çok farklı renkler yer buldu. Kadınlar çok güçlü bir şekilde orada varlık gösterdi, bu çok heyecan vericiydi. Özellikle "Kom Asmin" gibi bir kadın grubunun olması, hepsi birbirinden değerli, kıymetli ve güçlü seslerin bir araya gelip, kadın örgütlülüğü ve mücadelesini sanata bir şekilde yansıtması çok heyecan vericiydi.,

D S C08089-1

Değişen Zamanlar ve Sanatın Evrimi

Tabii sonrasında bazı şeyler değişti. Bugün aynı noktada değiliz, ne yazık ki değiliz. Her şeyde olduğu gibi, bazı şeylerin bir zirvesi vardır. O zirveye ulaşamadığınızda bir düşüş başlar. Belki biz de… Tabii biraz da siyasal sürecin yansımaları vardı. Yani yaşam bir bütün olarak ele alındığında, sanatta da başka mecralarda da, belki bir dönemde gerileme olmuş olsa da, bugün yeniden bir toparlanma, güçlenme var. Varlığını ifade edebilmek, sanatını ortaya koyma noktasında bir hareketlilik görebiliyoruz. Yani bir coşku görebiliyoruz. Ama o dönemin ruhu çok başkaydı. Yani o dönemi anlatmak, gerçekten birkaç cümleyle anlatmak çok zordu. Fakat şöyle diyebilirim, belki bütün gün bir bardak su içmeden, insanlar yoğun bir tempo içerisinde var olma mücadelesi veriyorlardı ve bu çok kıymetliydi. Bugün geldiğimiz noktada da çok değerli eserler görüyoruz. Çok güzel nitelikli ürünler görüyoruz ve tüm o süreçte katkısı olan tüm arkadaşlara da minnettarız.

Sanat ve Toplumsal Hareketlilik

Gerçekten çok değerli işler yapıldı o dönemde. Her biri kendi alanında bir iz bıraktı. Sanat, kültür, toplumsal hareketlilik, kadın hareketi… Hepsi birbirini besleyerek gelişti. Ve bugün hâlâ o enerjinin bir kısmı, o izler, bize rehberlik ediyor. O dönemdeki coşku, bilinçlenme, uyanış, bugün belki daha farklı bir biçimde, ama aynı heyecanla varlığını sürdürüyor. Tabii bu değişimlerin, dönüşümlerin de getirdiği zorluklar var. Ama her şeye rağmen, sanat ve kültürün gücü her zaman var. Bizler, toplumsal olayların ve değişimlerin bir parçası olarak, bu mücadeleyi sürdürebiliyoruz. Sanat, sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda toplumu dönüştürme gücüne sahip bir silahtır.

Kadir Çat'ın Görüşleri: Geçmiş ve Bugün Arasındaki Bağlantı

Kadir Çat: Bu anlamda, Gülhan arkadaşın bahsettiği hisler, duygular, benim de bahsettiğim durumlarla kopuk değil. MKM'e bir ruhtur, mehkeme bir alandır. Mezopotma Kültür Merkezi (MKM), bu halkın bir kalesidir. Kültür, sanat kalesidir. MKM'nin ruhu dönem dönem değişse de, zorluklar, kısıtlamalar, yasaklamalar, baskılar olsa da, gelinen noktada o rüya dediğiniz gibi gerçekleşmiş ve şu an gerçeklikle iç içe yaşıyoruz. Bu durum, 90'larda var olma mücadelesinin bir yansımasıdır. Şu an milyonlara ulaşmış bir kültür ve sanat hareketinden söz ediyorsak, bu o dönemin büyük bir kazanımıdır.,

D S C08085

Mersin Örneği: Kültür ve Sanatın Evrensel Mücadeleye Katkısı

Gelinen noktada, mesela Mersin gibi kozmopolitik bir yerde, Gülhan arkadaşın bahsettiği gibi, çok kültürlü bir ortam var. 35 yıl önce Mersin’de “Kültürler Buluşuyor” adı altında bir kor oluşturulmuştu. Yedi farklı dilde kültürel buluşmalar yapılmıştı. Mersin’de yaşayan diğer halklara çağrılar yapıldı ve bu kültürel kor birkaç etkinlik düzenledi. Ancak gelinen noktada, o grup yok ama tekrar bir çağrı var. Kürtlerin kültür ve sanata olan bağlılıkları, diğer halklar üzerinde de etkiler yaratıyor. Karadeniz'deki birçok Laz sanatçı, Kürtlerin geliştirdiği bu mücadele üzerinden kendi kimliklerini bulabiliyor.

Sanatın Evrensel Boyutu ve Kürtler Arasındaki Bağlantı

Sonraki yıllarda, özellikle 2000-2015 arasında, Çukurova ve Hatay’da birçok Arapça grup oluştu. Karadeniz'de Laz barları ortaya çıktı. Bu durum, biraz da siyasi yapılarla ilişkili. Kürtlerin kültür-sanat mücadelesi ve özgürlük mücadelesi, diğer halklara da katkı sundu ve bu evrensel dili oturtmaya başladı. Sanat, evrensel bir kavram haline geldi.

Kendi Çalışmalarım: Cemile ve Çav Kazal

Kendi çalışmalarım konusunda ise, iki yıl önce ilk deneyimim olan bir öykü kitabı çıkardım, ismi "Cemile". Pandemi sürecinde, daha önce yazmayı planladığım şiir kitabı ve öykü kitabını tamamladım. Politik bir kimlikten gelmenin etkisiyle, ailemin yurtsever kimliği ve geçmişi de bu çalışmalarımı şekillendirdi. Bu kitaba başladım ve sonrasında birçok yayınevi ve etkinlikte yer aldım. Ayrıca şarkılar da yazıyorum. En son klibini çektiğim bir şarkım var, adı "Çav Kazal".

D S C080924D920314 B748 4A55 8212 5E1799204479Ac6E7266 371D 435B 973D 60E62D3Bba75