Konuk yazar

Cumhuriyetin ışığında büyümek - Ekrem İmamoğlu

Silivri'de tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yazısında, Cumhuriyet değerleriyle büyümenin önemine dikkat çekti

Abone Ol

Ekrem İmamoğlu annesi ile birlikte

Bir köy çocuğu olarak dünyaya gelmek, yaşamımı şekillendiren bir gerçeklik olmuştur. İçimdeki duyguyu hemen paylaşayım; dünyaya bir daha gelsem, yine bir köy çocuğu olarak yaşama başlamak isterdim.

Ailem, Trabzon’un Akçaabat ilçesine bağlı Cevizli köyünde yaşıyordu. Kalabalık bir aile olarak üç ev yan yana yaşıyorduk. Evlerimiz, arazimizi gören bir konumdaydı. Arazimizin iki yanından akan ırmaklar, Söğütlü Deresi ile birleşiyordu. Köyümüzün doğusundaki ve güneyindeki dağlardan gelen alüvyon, kumlu ve verimli topraklar oluşturmuştu. Karadeniz’deki diğer köylere göre düz sayılabilecek köyümüz, tarım için elverişli arazilere sahipti. Ancak merkezi bir köy değildi. Çevremizdeki Şinik ve Polita köyleri; sağlık ocağı, fırın, bakkal, karakol ve okul gibi olanaklarıyla daha avantajlıydı. 4 yaşıma kadar annem ve babamla köyde en son yapılan küçük bir evde yaşamışız. Çocukluk yıllarımda köyümüzün ve evimizin olduğu bölümün yolu ve elektriği yoktu.

Evet, köy çocuğuydum ama doğumum şehir merkezinde 3 Haziran 1971’de Trabzon Yenicuma Doğum Hastanesi’nde gerçekleşmiş. Dedem, ilk torun çocuğu olmam nedeniyle titiz davranıp hastanede doğmamı istemiş. 4 yaşıma kadar yaşadığım Cevizli köyünden ve o ilk çocukluk yıllarımdan pek anım yok hafızamda. Fakat elbette ki sonraki yıllarda güzel köyümüzden birçok anı benimle yaşamaya devam ediyor.

YILDIZ GİBİ PARLAYAN BİR KÖY: YILDIZLI

Ailemin ticari yaşamını geliştirmek için uygun gördüğü Trabzon-Akçaabat arasında bulunan Yıldızlı köyüneyse 1975’te taşındık. Yıldızlı köyü gerçekten bir “yıldız” gibi parlayan muhteşem bir sahil köyüydü. Trabzon merkezde işyerleri ve apartmanı olan dedem ile babamın köyde yaşamayı tercih etmesi, benim birçok şeyi deneyimlememe fırsat tanımıştır. Cevizli köyü başka bir tada ve yapıya sahip çok şirin bir köydü. Fakat yeni taşındığımız Yıldızlı köyü de diğer özellikleriyle çok renkli bir çehreye sahipti. Bu köydeki evimiz tek katlıydı. Daha sonra üç kat olacak olan evimize arazimizin içinden çıkarken dedeme ait kereste deposu ile atölyemiz ve babamın işyerine ait büyük bir inşaat malzemesi deposu vardı. Çünkü hem dedem hem de babam Giresun, Gümüşhane, Trabzon, Rize ve Artvin illerini kapsayan ticaretleriyle gerçekten benim için ufuk açan, ticari yaşamı tanıtan ve bu anlamda yol gösteren bir deneyim kazandırırken fırsatlar da sunuyordu.

MUHTEŞEM EMEKÇİ BİR KADIN: CANIM ANNEM!

Yıldızlı’da işyerimizin dışında arazimizin kalanında tarım yapıyorduk. Tarım denince ailemin en çok çalışan isminin canım anneciğimin olduğunu söylemek isterim. Muhteşem emekçi kadın, canım annem; sabah erkenden inekleriyle güne başlar, tütün yetiştirmeye kadar evin ihtiyaçlarını karşılardı. Çeşit çeşit sebzelerin dikili olduğu bahçemizden bereket fışkırıyordu. Ticaret, üretim, imalat derken tarım, hayvancılık, çiftçilik ile çok çalışkan ve bereketli bir evde olmanın doyumsuz deneyimiyle muhteşem bir hayat okulunun içerisinde bulmuştum kendimi.

Yıldızlı’ya taşınmak, annemin ailesine, yani dedem ve anneanneme komşu olmamızı sağladı. Dedem kamyonuyla nakliye ve çiftçilik yapardı. Köyümüzün sahili ve denizi çok özel bir noktaydı. “Doktor Evleri” diye anılan Trabzon’un ilk yazlık evleri bu sahildeydi. Denize girerken çok becerikli balıkçı aileleri ile komşu olmamız, soframızda sıklıkla balıkla, hamsiyle buluşmanın tadını çıkarmamıza vesile oluyordu. Köyümüz aynı zamanda tatlı bir komşuluğun bol çocuklu, eğlenceli fırsatlarını bize sunuyordu. Bazı zamanlarda denizin ve sahilin bazı zamanlarda da köyümüzün güneye doğru uzanan tepelerindeki ormanlık alanın tadını çıkarırdık.

İMECE VE YARDIMLAŞMA

Mevsimine göre bıldırcın, ördek, dirvana gibi çeşitli kuşlarıyla; koyun, keçi, büyükbaş hayvanlarıyla; tavukları, kedileri, köpekleriyle; tütün tarlaları, geniş arazileriyle adeta bir film platosunu andıran Yıldızlı köyü önümüzde uzanıyordu. İmece ve yardımlaşmanın yoğun olduğu köyümüzde, meşakkatli tütün üretiminin en zevkli anı, tütünleri yağmurdan korumak için raylarla damlara taşırken üstüne bindiğimizde, biz çocukların uçma hissiyle yaşadığı doyumsuz eğlenceydi. Tabii, büyüklerimizin izin verdiği ölçüde.

Kadın ve erkekler, yan yana tütün tarlalarını belleme işleminde tempolu ve uyumlu bir şekilde, adeta horon oynar gibi çalışırdı; bu, muhteşem bir tabloydu. Evimin penceresinden, köyümün emekçi kadın ve erkeklerini kol kola izleme fırsatını bulurdum. Bir tablo ya da film platosu gibi gördüğüm köyümde, kendimi çizgi filmlerdeki bir çocuk kahraman gibi hayal ederdim. Çizgi film demişken, elektriksiz köyüm Cevizli’den, sahil yoluna ve denize komşu, elektriği olan bir köye taşınmak, 5 yaşındaki beni ve ailemi televizyonla tanıştırdı. İlk yıllarda hayranı olduğum Heidi çizgi filminin kahramanının köyüne taş çıkartan bir köyde, şanslı bir çocuktum ben.

DÖRT NESİL BİR ARADA

Bir başka deneyimim, yalnızca annem ve babamla değil, dedem, babaannem, büyük dedem ve ninemle aynı evde yaşamamdı. Dört nesil bir arada, büyükleri ziyarete gelenlerle doyumsuz anılar dinlemek yaşamımı, zihnimi ve yaşama bakışımı şekillendiriyordu. Trabzon’un ve bölgenin gelişimini, Kurtuluş Savaşı’nı, Rus işgali döneminde büyük göçlerin yaşandığı muhacirlik dönemini birebir şahitlerinden dinliyordum. Bu deneyimler, beni aileme, köyüme, şehrime, vatanıma ve bayrağıma bağlı bir birey, vatana hizmet etme borcu olduğunu bilen bir Trabzon evladı ve sonrasında Türkiye’nin evladı bir bireye dönüştürecek yolculuğun tohumlarını zihnime, ruhuma ve bedenime ekiyordu. İnsanımızı sevdiren, milletime ve ülkeme olan güzel duygularımı geliştiren bu hayat okulu, çocukluğumun temelini oluşturdu.

OYUNLARIN PARÇASI HALİNE GELMEK

Yıldızlı’daki çocukluğum, arkadaşlarımla güzel oyunlar ve eğlenceli anlarla geçti. Sahil köyünde hemen yüzmeyi öğrenmiş bir çocuk olarak, köyün her yerine yayılmış oyunların parçası haline gelmek, futbol oynadığımız sahaları kendi becerilerimizle düzenleyip turnuva gibi maçlar yapmak çok eğlenceliydi. Biraz büyük ağabeylerimizin yüksek beceriyle yaptığı tahta arabalarla tepeden sahile sürüş keyfinin parçası olmak bana çok renkli bir çocukluk yaşatıyordu. Aynı zamanda çelik çomak, misket ve uçurtma keyfi, çoklu ve renkli oyun dünyamızın diğer parçalarıydı. Bu oyunlar, köyümün bereketli topraklarında özgürce koşup oynadığımız günlerin neşesini yansıtıyordu.

ARTIK OKULA BAŞLAMANIN ZAMANI

Bu neşeli çocukluk anıları, beni yavaş yavaş okul yaşamına hazırladı. Artık okula başlamanın zamanı gelmişti. İlkokula, Trabzon merkezde, Pazarkapı Mahallesi’nde bulunan Kanuni Sultan Süleyman İlkokulu’nda başladım. Okulumun adının özelliği, Kanuni Sultan Süleyman’ın doğduğu mahallede yapılmış olmasıydı. Okulum, dedemin işyeriyle aynı sokakta, yani Islahane Sokağı’nda bulunuyordu; hemen karşı köşesinde, Maraş Caddesi üzerinde ise babamın işyeri vardı. Bu nedenle, her sabah köyden şehir merkezine gelen 6 yaşındaki bir çocuk olarak, 5 yıl boyunca okul öncesinde işyerini açan ekibe katıldım, dükkân temizliğine katkı sundum hatta ilk adımı sağ ayakla atarak dükkâna besmeleyle girmeyi ve siftah yapmayı öğrendim. Böylece küçük bir esnaf çocuk deneyimiyle yaşamın bir başka eşiğine geçiyordum.

AİLEMİN EMEĞİNE TANIKLIK

Okul öncesi deneyimlerim sadece dükkânla sınırlı değildi. Bazı sabahlar, okulumuzun iki sokak doğusundaki kadınlar pazarına, anneciğimin ürettiği sebzelerin, meyvelerin, tereyağı ve peynir çeşitlerinin çuvallarla taşınmasına yardım ederdim. Anneannem ve babaannemin satış yapmak için tezgâh kurmasına destek olurdum. Onların satış yapmasını izler, bazen okul sonrası onlara eşlik ederdim. Bu anılar, ailemin emeğine tanıklık ettiğim ve dayanışmayı öğrendiğim değerli zamanlardı.

EMPATİ DUYGUSUNU KAZANMAK

Bu deneyimlerden sonra ilkokuluma adım attım ve okulumun neşeli, iyi arkadaş ve başarılı bir öğrencisi olmanın keyfini yaşadım. İlk sınıfımda, ilk dönemde Naci Karadeniz, sonrasında Songül Aytekin, minnetle andığım öğretmenlerim oldu. Okulumun hemen karşısında Çocuk Esirgeme Kurumu’nun olması ve sınıfımın öğrencilerinin bir kısmının oradan gelen yetim ve öksüz çocuklar olması, beni yaşama daha güçlü bağlıyor, sorumluluk hissimi artırıyor ve “çok çalışmalısın” hissini kazandırıyordu. Çok güzel arkadaşlıklarım ve anne gibi olan öğretmenimin öğretileriyle ilkokul yıllarım keyifli geçti. Kitap okumayı sevmek, İş Bankası’nın kapısında Kumbara dergisini almak için her ayın ilk haftası gidip beklemek, dükkânımıza gelen gazeteleri okuma alışkanlığı, tamamen güzel öğretmenimin bana kattığı değerli kazanımlardı.

Okul, yalnızca derslerle sınırlı değildi; aynı zamanda sosyal ve sportif bir dünyaydı. Farklı kesimlerden çocuklar, köyden kente insanlar, esnaflar, emekçiler, yetim arkadaşlar; her ortama ve her insana empati duygusunu kazandırıyordu. Tarladan atölyeye, dükkândan okula, spordan kütüphaneye, her şey yaşama zenginleşerek bağlanmamı sağlıyordu. Doğru öğütlerle büyümek, küçüklerini sevmek, büyüklerini saymak, otobüste yaşlıya yer vermek, yaş almış birinin çantasını pazar dönüşü evine kadar taşımak, güzel öğütlerin bana kazandırdıklarıydı. Esnaf dayanışmasını öğrenmek, kentli olmanın ve şehrine özen göstermenin ayrıntılarını yavaş yavaş öğrenmek, yaşamımın bir parçası olmaya devam ediyordu.

İZCİLİKTEN HENTBOLA...

Okul yaşamım da heyecanlı geçti. Yalnızca derslere girmekle yetinmedim; aynı zamanda izci oldum, her yıl Beşikdüzü’ne gidip öğretmen okulunda iki hafta kamp yaptım. İzci elbiseleriyle yakın çevrede keşiflere ve şehir için sorumluluk gezilerine gittim. Kısacası, izci olmanın gururunu yaşadım; bu, güzel çocukluk anılarımdan biri oldu. Minnetle andığım bir diğer öğretmenim Haydar Kazaz’ın katkılarıyla, ilkokulum başarılı bir hentbol ocağı haline gelmişti. Hentbol oynadım ve okul takımında okulumu temsil eden bir çocuk oldum; hem de 11 yaşında, macera gibi turnuvalarla. Düşünsenize, Trabzon şampiyonu olduk, bölge şampiyonu olduk; bu vesileyle 11 yaşında önce Ankara’ya giderek Anıtkabir’i ziyaret ettik. Ardından İzmir’e geçtik, bir gece konaklayarak İzmir Fuarı’nı gezdik, sonra Aydın’a geçerek 1982’de bir hafta Aydın’da kaldık. Arkadaşlarımızla birlikte Türkiye 5’incisi olmayı başardık. O yıllarda ve o yaşta, Türkiye turu yapmak devri âlem gibiydi.

EŞİT ÇOCUKLARIN YAŞADIĞI BİR ÜLKE

Muhteşem bir çocukluk deneyimi yaşadım; eşit çocukların yaşadığı bir ülkede, farklı kentlerden çocukların bir arada olduğu muhteşem bir deneyim yaşama şansını elde etmiştim. Cumhuriyete, okuluma, öğretmenlerime ve öğrenci arkadaşlarıma ne kadar teşekkür etsem azdır. Sadece spor değil, hayat okulu, takım arkadaşlığı, takım ruhu ve birlikte başarmak gibi yaşam öğretileriyle, Cumhuriyetin 50. yılından sonra Atatürk’ün önümüze tuttuğu ışık, cesur ve yüksek becerili nesiller olmamızı sağlıyordu.

Bu anılar, beni 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na bağlayan en güçlü duyguların temelini oluşturdu. 23 Nisan’da, farklı yıllarda ana kortejde yürüyen bir çocuk, bando takımının ya da izci takımının bir ferdi olarak yürüyüşte bulunmaktan çok heyecan duyardım. Rüya gibi Trabzon meydanında, inançla yaptığımız yürüyüşü dün gibi hatırlıyorum. Okulumuzdaki eğlenceli anlarda, şiir okumalarımızda ve sınıfımızı süslediğimizde içimizin neşe dolduğu gün, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ydı.

CUMHURİYETİN GELECEĞİ

Bu bayram, yalnızca bir kutlama değil, Cumhuriyetin bize kazandırdığı değerlerin bir yansımasıydı. Televizyon açılırken ya da kapanırken ekranda okunan İstiklal Marşı’na eşlik etmemiz, 10 Kasım’da Atatürk’ü anarken nemlenen gözlerimiz, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’ndaki coşkumuzla birleşen enerjimiz, 29 Ekim’de büyük güç aldığımız, yaşamımızın kaynağı Cumhuriyet Bayramı’mız ve dünyanın tek çocuk bayramı 23 Nisan bu yıl, TBMM’nin kuruluşunun 105. yıldönümünde kutladığımız Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mız, bu topraklardaki asil duygu birliğimiz ve şansımızdır.

İki gün sonra, 23 Nisan 2025. Çocukluk anılarımı ve duygularımı, bu güzel ve kutlu gün için, başta çocuklarımız ve gençlerimiz olmak üzere milletimizle paylaşmak istedim. Bizi biz yapan tarihimizi iyi öğrenerek ve Cumhuriyetimizin çocuklara verdiği öneme sahip çıkarak, 21. yüzyılda güçlü bir demokrasi ve adalet sistemiyle ülkemizi taçlandıracak bir gelecek inşa etmek hepimizin evlatlarımıza karşı görevidir.

Unutmayalım; Cumhuriyetimiz, çocuklarımıza fırsat eşitliğini, mutlu ve güvenli bir yaşamı, kaliteli ve ücretsiz bir eğitimi sağladığı müddetçe payidar kalacaktır.

Bu vesileyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği olan, gülen yüzlerinden umut bulduğumuz bütün çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, evlatlarımızın gözlerinden öpüyorum.