Yazar Zarif Laçin bugünkü köşe yazısında, 'Beyaz Papatyalar Gelinciğe Bulandı' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
BEYAZ PAPATYALAR GELİNCİĞE BULANDI
Küçük ama kutu gibi bir evde yaşıyorum.
Yetiyor bana mutluluğu yüzümde resmetmeye. Zaten hiç sevmedim ısınmak bilmeyen boş odalı koca evleri.
Bir evin balkonu mutlaka olmalı, o balkonda dışarıda akan hayatı izleme şansım olmalı. Yüzüme değen rüzgarı hissetmeliyim. Yemyeşil bir örtüyle örtünen toprak kokusunu içime çekebilmeliyim ve toprağa sıkı sıkıya tutunan ağaçları ya da bir ağacın dalına tüneyen kuşları görebilmeliyim, kelebeklerin rengarenk cümbüşünde kendimi kaybetmeden... Birbirine değmeden sararan yapraklara dokunarak düşen kar tanelerini ve buna incinerek dalından kopan yaprakları ve sonbahardan ve kıştan ve yazdan kendini yeniden doğuran ilkbahara tanıklık edebilmeliyim. Elimi uzatsam onlara dokunabileceğim hissi vermeli.
O yüzden öyle yüksekten bakan balkonları sevmiyorum. Baktığım zaman ağaçların gövdesini ve dallarının tomurcuğa, tomurcuğun çiçeklere döndüğünü görebilmeliyim.. Öyle yüksekten, ağaç dallarının sadece ucunu görmek haz vermiyor bana. Ve tertemiz bir bahçe sarmalı etrafı, insanların eliyle değil, doğanın mevsim dönüşlerinde kirlenen bir bahçe. Yerde kuruyan otlar, yapraklar, ağaç dalları ve renklerin birbirine bulandığı çiçek tozları olmalı.
Bütün çiçekleri severim; aynı duyguyla, aynı sıcaklıkla ve aynı ruh haliyle. Hiçbirini birbirinden ayırmadan ve 'en çok'lara boğmadan. İtiraf etmeliyim, doğasında yeşeren doğal her renkten bitkiyi, çiçeği çok severim. Büyüleyici ve dokunulmaz geliyor bana.
Çünkü çok daha özgürler. İstedikleri zaman geliyorlar ve zamanı geldiğinde gidiyorlar. Bu döngü bazen renklenerek bazen sarararak bazen de beyaza gömülerek devam ediyor.
Bir insanın hafızasına ve insafına mahkum değiller...
Yemyeşil toprak, onlarca ağaç, binlerce yaprak, yerde açan rengarenk dağ çiçekleri...
Ardından tertemiz, mis gibi bir hava, huzurlu bir ruh... Saflık, içtenlik, temizlik ve sonsuz güzellik...
Saksılarda can çekişen çiçeklerin çift camlı pencerelerden dışarıyı izlemeleri hüzünlendiriyor beni, çekip onları prangalarından kurtarmayı ne çok istiyorum bir bilseniz. Renkli saksıların içindeki bir avuç toprağa tutunmaya ve orda nefes almaya çalışıyorlar. Küçük ve dar bir dünyada yaşam mücadelesi veriyorlar...
Papatyaları ve gelincikleri sormayın bana. Papatyalar sol yanımın, Gelincikler ise ruhumun ince sızısıdır.
Beyaz papatyalar kuruduğunda, gelincikler döküldüğünde nasıl göründüğünü sorun bana...
Düşünüyorum da; ne kadar benziyoruz birbirimize değil mi?
Her insan beyaz bir papatya gibi doğar. Öyle saf, öyle temiz... Ama bir gelincik gibi dökülüp gidiyor zaman içinde. Öyle narin, öyle kırılgan, öyle kana bulanmış. Kimi zaman incinerek kimi zaman inciterek...
Zarif LAÇİN