Gazeteci Hamza Özkan, bugünkü köşe yazısında, 'DEM Parti, CHP ve MHP Koalisyonu Mümkün mü? ' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
DEM Parti, CHP ve MHP Koalisyonu Mümkün mü?
Türkiye’de yaklaşan olası bir erken seçim ya da 2028 genel seçimleri öncesi siyaset sahnesi yeniden şekilleniyor. Artık sadece sandık sonuçları değil, geleceğe dair kurulan sözler, toplumun değişen beklentileri ve halkların barış içinde birlikte yaşama arzusu da ittifak senaryolarının belirleyicisi haline geldi. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken yeni bir yönetim modeli, demokratikleşme ve yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacı her zamankinden daha fazla hissediliyor.
Bu bağlamda bugüne kadar bir araya gelmesi hayal bile edilmeyen üç siyasi partinin—CHP, MHP ve DEM Parti’nin—ortak bir demokratik gelecek inşası için bir koalisyon olasılığı üzerine düşünmek, sadece güncel siyasal gelişmeler açısından değil, aynı zamanda Türkiye’nin yüz yıllık tarihsel gerçeklikleri açısından da önem taşıyor.
Cumhuriyet’in Kuruluşuna Giden Yol ve Ortak Mücadele
Türkiye’nin siyasal tarihinde Cumhuriyet’in kuruluşu, çok etnikli ve çok inançlı bir halklar mozaiğinin ortak mücadelesiyle mümkün oldu. 1920’lerde, Mustafa Kemal öncülüğünde Türk ve Kürt halklarının birlikte yürüttüğü Kurtuluş Savaşı, emperyalizme karşı bir halk seferberliği olarak örgütlendi. Kongreler ve konferanslarla halkın sözü dinlendi, yeni rejimin temelleri halkın doğrudan katılımıyla atıldı.
Ancak bu kurucu irade, ne yazık ki uzun soluklu olmadı. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren Kürt kimliği inkâr edildi, kültürel ve siyasal hakları yok sayıldı. Bir asırdır Kürt halkı bu inkâra itiraz ediyor; eşit, kurucu bir halk olarak tanınmayı ve birlikte yaşamanın gerçek koşullarının oluşmasını talep ediyor.
Önderlik Meselesi ve Ortak Gelecek Vizyonu
Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın, gazeteci Mehmet Ali Birand’a verdiği 32. Gün röportajında söylediği şu sözler hâlâ hatırlanıyor: “Sizde Mustafa Kemal’den sonra bir önderlik sorunu var, biz Kürtlerde ise böyle bir sorun yok.” Bu cümle, Cumhuriyet’in sonraki dönemlerinde yaşanan liderlik boşluğunu da, Kürt halkının politik özneleşme sürecini de özetler nitelikte.
Silivri'den tutuklu cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun da bir açıklamasında söylediği gibi: “Cumhuriyet’in temel taşları Türkler ve Kürtlerdir.” Bu söylem, 1920 ruhuna bir gönderme olduğu kadar, yeni bir toplumsal uzlaşının da işaretidir. İmamoğlu'nun 85 milyonun eşit yurttaşı olarak ülkeyi yönetme vaadi, halklar arasında güven tazeleme potansiyeli taşıyor.
Bugünün Gerçekliği: Demokratik Birleşme Zorunluluğu
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında toplumsal barışın, demokrasi inşasının ve birlikte yaşamın zemini; geçmişle yüzleşmekten ve halkların birlikte yaşama iradesini güçlendirmekten geçiyor. Türkiye’de Kürt meselesi hâlâ en temel yapısal sorun olarak duruyor ve bu sorunun muhatapları artık çok net: CHP, tarihsel sorumluluğu ve çözümdeki merkezi rolüyle; MHP ve DEM Parti ise 40 yıllık çatışma sürecinde en fazla bedel ödeyen iki yapı olarak bu süreçte asli aktörler konumunda.
Merkez Sağ Neden Dışarıda?
ANAP, DYP, RP, DP ve sonrasında AKP gibi merkez sağ ve muhafazakâr partiler, çoğu zaman devletin statükosunu korumayı, iktidarlarını sürdürmeyi ve maddi-manevi çıkarlarını öncelemeyi seçti. Kürt meselesi gibi yapısal sorunlar bu partilerin öncelikli gündeminde yer almadı. “açılım” süreçleri ise yüzeysel kaldı, kalıcı bir demokratik çözüm vizyonuna evrilemedi.
Bugün halklar, artık geçmişin merkez sağ partilerinden umutlu değil. Toplum, yeni bir merkez sol, laik ve cumhuriyetçi blokun kurulmasını istiyor. Bu blok içinde, halk tabanında karşılığı olan, büyük bedeller ödemiş MHP ve DEM Parti’nin de yer alması bir zorunluluk olarak görülüyor. Zira demokrasi, sadece benzer düşünenlerin değil, farklılıkları olanların da ortak bir gelecek kurmasıyla mümkündür.
Yerel Seçimler ve Toplumsal İttifak Pratiği
Son birkaç yerel seçim deneyimi, halkın sandıkta kurduğu ittifakın gücünü açıkça gösterdi. Özellikle büyükşehirlerde CHP’nin kazandığı belediyelerin arkasında sadece kendi tabanı değil, DEM Parti başta olmak üzere birçok farklı parti seçmeninin desteği vardı. Bu, siyasal partiler üstü bir toplumsal uzlaşmanın mümkün olabileceğini gösterdi.
Aynı şekilde, Ekrem İmamoğlu'nun katıldığı mitinglerde CHP dışındaki kesimlerin de alanda yer alması ve tutuklamasına karşı farklı kesimlerden yükselen ortak dayanışma, birlikte yaşama iradesinin sadece söylemde değil, pratikte de var olduğunu gösterdi. Bu dayanışma, yarının siyasetinde cesur ve çoğulcu bir ittifakın temellerini atabilir.
Cesur Birliktelik Mümkün mü?
CHP, MHP ve DEM Parti’nin ortak bir koalisyon zemininde buluşması, evet bugün için radikal bir fikir gibi görünebilir. Ancak bu birliktelik, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve yapısal sorunlarının çözümü açısından tarihsel bir fırsat olabilir. Evet, derin ideolojik ayrılıklar, tarihsel kırılmalar ve karşılıklı önyargılar var. Ancak siyasetin görevi tam da bu kırılmaları onarmaktır.
Türkiye halkları artık daha cesur, daha umutlu ve daha kararlı bir gelecek istiyor. Belki de bu üç partinin kuracağı beklenmedik bir birliktelik, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında yeni bir toplumsal sözleşmenin kapısını aralayacaktır.
Erken Seçim ve Yeni Dönemin Siyaseti
Sayın Bahçeli’nin her an bir erken seçim çağrısı yapabileceğini kimse göz ardı etmemeli. Geçmişte hükümet ortaklarını erken seçimle baraj altına sürüklemiş bir liderin bugünkü sessizliği aldatıcı olabilir. AKP ve İYİ Parti’nin oy oranlarında ciddi düşüş yaşaması bekleniyor. Tıpkı geçmişte DSP, ANAP, RP ve DYP’nin yaşadığı gibi, bu partiler de siyasi haritanın dışına itilebilir.
Bu nedenle yeni bir siyasal denklem kurmanın zamanı gelmiştir. Yeni yüzyıl, halkların ortak geleceğini inşa etme çağrısıdır.
Son Söz
Belki zor, belki imkânsız gibi görünen ama halkın kalbinde kök salan bu ihtimali konuşmak, tartışmak ve savunmak gerekiyor. Cumhuriyet’in yüz yıllık hikâyesine bir yüz yıl daha katmak için bu topraklarda barış, eşitlik ve birlikte yaşamın siyaseti büyütülmeli.