Gazeteci Hamza Özkan, bugünkü köşe yazısında, ' Halepçe ve Enfal: Hafızalara Kazınan Soykırım ' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Halepçe ve Enfal: Hafızalara Kazınan Soykırım- Kimlik: Küllerinden Doğan Bir Halkın Hafızası

Tarih, zalimlerin işlediği katliamları da, mazlumların direnişini de asla unutmuyor. Kürt halkının hafızasına kazınan en büyük acılardan biri Halepçe Katliamı oldu. 16 Mart 1988’de Saddam Hüseyin’in Baas rejimi, Halepçe’ye kimyasal gaz bombalarıyla saldırarak 5 binden fazla Kürdü katletti, on binlercesini yaraladı. Elma kokulu gaz, yalnızca bedenleri değil, Kürt halkının tarihini de hedef alıyordu. Halepçe, Kürtlerin unutmayacağı bir soykırımın adı oldu. Bundan birkaç yıl önce, 1986-1989 yılları arasında, Saddam Hüseyin’in başlattığı Enfal Katliamı Kürt halkının yaşadığı en büyük trajedilerden biri oldu. Baas rejimi, 182 bin Kürdü katletti, köyleri haritadan sildi, yüz binlerce insanı zorla yerinden etti. Toplu mezarlara gömülen binlerce insanın sesi, bugün hâlâ adalet bekliyor.Ancak tarih bize gösterdi ki, yok edilmek istenen bir halk küllerinden doğmasını da bilir. Halepçe ve Enfal, Kürt halkını yok etmek isteyenlerin unuttuğu bir gerçeği hatırlattı: Direniş, halkların kimliğini koruma ve geleceğe taşıma iradesidir.

Kürt halkının mücadelesi yalnızca katliamlarla değil, aynı zamanda büyük önderlerin ve direnişçilerin mücadelesiyle de şekillendi. Güney Kürdistan’ın bağımsızlık mücadelesinin en önemli liderlerinden biri olan Mela Mustafa Barzani, yaşamını Kürt halkının özgürlüğüne adadı. Onun mücadelesi, Kürtlerin ulusal bilincini güçlendirdi, Kürt kimliğinin tanınması için büyük bir adım oldu. Bir diğer önemli lider Celal Talabani (Mam Celal), Kürt halkının hakları için mücadele eden, diplomasiyle Kürtleri dünya sahnesine taşıyan bir isimdi. Bugün Kürt halkı, bu iki büyük lideri saygıyla ve minnetle anıyor.

Kürtlerin maruz kaldığı bir diğer büyük trajedi de Amûdê Sineması Katliamı oldu. 13 Kasım 1960’ta Suriye rejimi, Amûdê’de 283 Kürt çocuğunun bulunduğu sinema salonunu ateşe verdi. Sinemaya giren çocuklar, geri çıkamadı. Uygulanan asimilasyon politikaları yetmezmiş gibi, Kürt çocukları bilinçli bir şekilde katledildi. Amûdê Sineması’nda yakılan çocukların anısı, Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi ile yeniden ayağa kalktı. Kürt halkı, bu katliama cevabını özgürlüğü için savaşarak verdi. 2014 yılında IŞİD’in barbar saldırılarına karşı Kürtler, Kobanê’de destansı bir direniş sergiledi. Kadın-erkek, genç-yaşlı demeden tüm Kürt halkı, bu direnişin bir parçası oldu. Kobanê’nin düşmeyeceğini tüm dünyaya gösteren Kürtler, sadece askeri bir zafer kazanmadı; aynı zamanda kadın özgürlüğü, halkların kardeşliği ve demokratik özerklik temelinde yeni bir yaşam inşa etti. Rojava Devrimi, Kürtlerin yalnızca bir halk olarak değil, aynı zamanda kendi siyasi sistemini ve yönetim biçimini inşa ettiği bir süreç oldu. Kürtler, ulus-devlet modeline karşı demokratik konfederalizm ile alternatif bir yönetim sundu. Bugün Rojava’da inşa edilen sistem, sadece Kürtler için değil, tüm Ortadoğu halkları için bir umut ışığı olmaya devam ediyor.

Bugün Kürtler için bir gerçek var: Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan’ın fikirleri, yalnızca Kürtler için değil, tüm Ortadoğu halkları için bir çözüm yolu sundu. Öcalan, 1979’da ilk olarak Suriye’ye geçerek Kürt özgürlük mücadelesini uluslararası alana taşıdı. 1998’de Roma’ya yaptığı yolculuk, Kürt halkının kaderinin artık değiştiği anlardan biri oldu. 2013 yılında, Türkiye Adalet Bakanlığı’na sunulan dilekçede 6-7 milyon Kürt "Benim önderimdir" dedi. Bugün ise milyonlarca Kürt, onu bir önder olarak kabul ediyor. Kürtler için barış, yalnızca silahların susması değil, kimliklerinin tanınması, dillerinin ve kültürlerinin özgürce yaşanabilmesidir. Bugün Türkiye başta olmak üzere, Kürtlerin yaşadığı tüm coğrafyalarda Öcalan’ın özgürlüğü ve müzakerelerde bir muhatap olarak kabul edilmesi, barışın anahtarı olarak görülmektedir. Son zamanlarda, sosyal medyada Kürt mücadelesine zarar vermek isteyen bazı çevrelerin saldırılarını görüyoruz. Ancak bu saldırılar, mücadeleyi kirletmeye yetmez. Kürt mücadelesi, klavye başında magazin haberleriyle şekillenmez; emekle, fedakârlıkla, direnişle büyür. Bizim tarihimiz, suya sabuna dokunmayanların değil, bedel ödeyenlerin, direnenlerin tarihidir. Bugün Kürt halkı, Halepçe ve Enfal’de soykırıma uğramış, sürgünler yaşamış, yok edilmek istenmiş bir halk olmanın ötesine geçmiştir. Kimliğiyle, diliyle, kültürüyle dünya sahnesinde en çok konuşulan halklardan biri olmuştur. Biz, tüm yitirdiklerimizi bir kez daha anarken, bunca acının barışa vesile olmasını diliyoruz. Kürt halkı için barış, yalnızca silahların susması değil, özgürlüğün, eşitliğin ve adaletin hüküm sürmesidir. Bugün dünyada barışın inşasında Kürtlerin katkısı büyüktür ve bu mücadele, yalnızca Kürtler için değil, tüm ezilen halklar için bir umut kaynağıdır. Dersim, Koçgiri ve diğer Serhildanlar, bugün Kürt halkının diplomasi ve siyaset yoluyla daha fazla sesini duyurmasını sağladı. Bugün Kürtler, savaşmayı değil, barışmayı; ölümü değil, yaşamı esas alan bir halk olarak mücadelesine devam ediyor. Ve bugün dünya, en çok konuşulan halklardan biri olarak Kürtleri duyuyorsa, bu sahiplenişin, bu direnişin ve bu hakikatin sonucudur!