Gazeteci Hamza Özkan, bugünkü köşe yazısında, ' Van'da HADEP’ten DBP’ye: Bir 90 Kuşağı Hafıza Binası ' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Van'da HADEP’ten DBP’ye: Bir 90 Kuşağı Hafıza Binası
Van'da 1990’lı yıllarda, ilk gençlik dönemimizi ve Özgür Basın çalışmalarımızı binlerce arkadaşla birlikte, kuru ekmeğimizi paylaşarak yürüttük. Emekle mücadele ettik. Bu nedenle Vanlılar için maneviyatı büyük olan bu bina, sadece bir yapı değil; hafızamızın taşıyıcısı, tarihimizin tanığıdır. Bu yapının, 90 kuşağının hafıza merkezi, bir kütüphane ya da kültürel mekân olarak yeniden işlevsel hale getirilmesini talep ediyoruz.
Çocukken, rahmetli babam beni mitinge götürmüştü. Beşyol Meydanı’nda, inşaat halinde bir binada Van adayları Remzi Kartal ve Sabri Donat konuşuyordu. O zamanlar 3. sınıf öğrencisiydim. İlk parti amblemimi orada gördüm; DEP Partisi’nin logosu hafızama kazındı. 7. sınıftayken 1997’de siyasete merak sardım. Ne olduğunu bile bilmiyordum ama ilgimi çekiyordu. Bir gün çarşıda dolaşırken parti tabelasını gördüm. Küçük bir bina, 4. kat. Merdivenlerden yukarı çıktım ve içeri girdim. Sıcacık bir ilgiyle karşılandım. O günden bugüne mücadeleye kalıcı bir duyguyla bağlandım.
Gidip gelmelerim oldu. Sonra DEP kapandı, yerine HADEP açıldı. Van merkezinde, bir yanı Cumhuriyet Caddesi'ne, diğer yanları ise çarşı merkezinin caddelerine açılan bir yerdeydi.
İlk çalışmamız DEP’te masa-sandalye taşımak, temizlik yapmakla başladı. Sonra gençlik çalışmaları, ardından kapatılan Özgür Ülke Gazetesi’nin yerine açılan Özgür Bakış’ta Van’daki ilk muhabirliğimle gazetecilik hayatım başladı. Sevgili Adil Harmancı ve Cihat Aslan’ın emeğiyle mesleğe adım attım. Sonrasında Azadiya Welat’a Sevgili Xecê Şen'in emeğiyle akademi Kürtçe eğitimide ve devam ettim. Özgür Basın’da 7 yıl emek verdim. OHAL döneminin en zor süreçlerinde, her arkadaş gibi ben de bu mücadeleye omuz verdim. Bugün birikimim varsa, bu sizlerin emeğiyle olmuştur.
90’lı yılların OHAL koşullarında siyaset yapmak, gazetecilik, sendikacılık, hak savunuculuğu ya da kültürel-sanat çalışmaları yürütmek büyük bedeller istiyordu. Bizler bu uğurda ağır bedeller ödedik. Birçoğumuz gözaltı alındı, tutuklandık, işkenceden geçirildi, sürgün edildi, mobbinge uğradı; nice arkadaşımızı yitirdik. Buna rağmen yılmadık. Daha çok direndik, daha kararlı olduk ve aydınlık bir geleceğe olan inancımızı hiç yitirmedik.
Tarihi bina, DEP döneminde bir yukarı sokakta yer alıyordu. DEP’in kapanmasının ardından HADEP kuruldu ve bu beş katlı binanın dört katı parti faaliyetleri için kullanıldı. HADEP, DEHAP, ÖZGÜR Parti, DTP, BDP ve DBP’nin ilk örgütlenme çalışmaları yıllarca bu binada yürütüldü. Ancak Van depreminde yapı hasar gördü ve kullanılmaz hale geldi. Ne yazık ki o günden bu yana bina kaderine terk edildi.
Bu bina, Van’da Kürt siyasetinin hafızasıdır. Kimlerin nasıl mücadele verdiğini, hangi zorluklarla nasıl yol alındığını anlatır. İlk milletvekili sayın Remzi Kartal’dan altı milletvekiline, o zaman büyükşehir değildi; 3 belediyeden 14 belediyeye nasıl ulaşıldığını; gözaltı, tutuklama, işkence ve açlıkla geçen yılların nasıl örgütlü mücadeleye dönüştüğünü gösterir. Van'ın her mahallesinde, köyünde, sokağında örgütlenmek için gece gündüz çalışanların emeğiyle bu kazanımlar elde edildi.
Bugün ise, bir zamanlar bu binanın önünden geçmeye dahi cesaret edemeyen, o günlerde bizlere “terörist” diyerek hakaret eden bazı kişiler siyasete soyunmuş durumda. Ancak halk hafızası güçlüdür. Kimlerin bu mücadeleye katkı sunduğunu, kimlerin kapısını çaldığını, kimlerin emek verdiğini bilir. Emeksizliğin ve yapmacık temsiliyetin halkta bir karşılığı yoktur. Onu en çok da onlar biliyor; karşılıklarının olmadığını tek bir karşılık var: ilkeli yaşam ve emektir.
Van başta olmak üzere her kentin, her ilçenin, her beldenin ve her köyün bu bina gibi mücadelede emekleri ve alanları vardır. Van’da binlerce Vanlının yanı sıra dışarıdan gelen öğrencilerin, göç eden ailelerin bu binada emeği ve hatırası çoktur. Bugün Van siyasetinde yer alanların çoğu, 90 kuşağının verdiği emeğin yüzde onuna bile sahip değildir. Bu da acı bir gerçektir.
Zamanla mücadele anlayışında da değişimler oldu. Emek yerine ilişki ağı, hizipçilik ve moral bozukluğu öne çıktı. Kürt siyasetine sızan yapılar –örneğin FETÖ– örgütlü emeği hedef alarak dedikodu, karalama ve itibar suikastlarıyla mücadeleye zarar verdi. “Biri dedi, öyle diyorlar” gibi söylentilerle emekçileri yıpratmaya çalıştılar. Bu anlayışın FETÖ vb. gibi Kürt mücadelesine karşı olan güçlerin anti-propaganda söylemlerini parti içindeki dedikoducu eğilimli kişilere söyletmesiydi. KCK operasyonu, “şahin-güvercin” gibi söylemler, yoldaşlık bağını böl-parçala anlayışları itibarsızlaştırma, fuhuş, uyuşturucu ve tefecilik yaygınlaştırıldı; birçok yoksul aile bu tuzaklara çekildi. Bugün ise sosyal medya üzerinden troller eliyle bu karalama kampanyaları sürmektedir.
2009 yerel seçimlerinin ardından Sayın Abdullah Öcalan, avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, Kürt siyaseti içindeki “az olsun, benim olsun” anlayışını eleştirmişti. Bu öz eleştiri sonraki seçimlerde pratikleşmiş ve çok sayıda belediye kazanılmıştı. 2002 seçiminde parti olarak girdiği %10 seçim barajını aşamayıp %6’da kalan siyasi çizgi, 7 Haziran 2015 seçimlerinde tarihindeki en büyük başarıyı elde ederek %13 oy oranına ulaşmıştı. Bugün yapılacak bir seçimde %20’nin üzerine çıkabilecek bir halk desteğine sahiptir. Sayın Öcalan’ın yeğeni Ömer Öcalan’a verdiği yanıtta da bu gerçeklik vurgulanmıştır. 7 Haziran başarısı Sayın Öcalan’ın öngörüleri ve 90 kuşağının emeğidir; sonradan siyasete çıkanların değil. Popülist anlayışların başarısı değil, yılların tecrübesi ve emekleridir. Elbette herkesin emeği vardır, fakat asıl başarı, yıllarca OHAL döneminde mücadele edenlerin emeğidir. Kürt siyaseti, yarın yapılacak bir seçimde 90 kuşağının ilkeli inisiyatifini sürdürürse en az %20 oy alacaktır.
Bunca yaşanmışlığa rağmen direnme irademizi ve mücadele kararlılığımızı hiç yitirmedik. Özgürlük, barış, eşitlik ve adalet için mücadele edenler olarak, aydınlık günlerin geleceğine inancımız tamdır. Sayın Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrı, bu aydınlık günlerin yakın olduğunun göstergesidir. Demokratik toplum paradigması halkta karşılık buldu, her geçen gün pratikleşiyor; herkes sözde değil, özde yarın demokratik ilkeleriyle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Yıllardır birçok kirliliğe, maskelerin, insan yaşamına, mücadeleye zarar verenlerin karalamalarına rağmen ayakta kaldık. Barış sürecinin başarısını istemeyen bu bir avuç, trollükle karalama kampanyalarını sürdürüyor. Çünkü hesap vermekten, halkın vicdanıyla yüzleşmekten korkmaktadırlar. Sosyal medya trolleri, karanlık güç odakları ve itibarsızlaştırma çabaları birer engel değil; aksine bu yolculuğun ne kadar doğru ve haklı olduğunun, adaletli olduğunun göstergesidir.