Gazeteci Hamza Özkan, bugünkü köşe yazısında, 'Sevgili Çiğdem Akbaba: Emek, Dostluk ve Mücadeleyle Örülen Bir Hayat' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Sevgili Çiğdem Akbaba: Emek, Dostluk ve Mücadeleyle Örülen Bir Hayat

Bugün sevgili yazarımız, dostumuz ve can yoldaşımız Çiğdem Akbaba’nın doğum günü. Doğum günleri, bir insanın dünyaya gelişinin kutlandığı, sevdiklerinin ona olan sevgisini, değerini hissettirdiği özel günlerdir. Ancak bazı doğum günleri, içimizde buruk bir his bırakır. Çünkü o kişi artık fiziksel olarak aramızda olmasa da, bıraktığı izler, emeği ve mücadelesiyle yaşamaya devam eder. Çiğdem de o isimlerden biri…

Cigdem Akbaba Merhaba Ablam Abisinin Ogreteni Sevgili Cigdem I Ozlemle Aniyoruz H69272 Dfe14

Bir Yoldaşlık Hikâyesi: Çiğdem’le Tanışma

Onunla yollarımız kesişmeden önce ailesini tanımıştım. Yıllar önce babasıyla tanıştım, ardından abisi Tuncay Akbaba ile dost olduk. Uzun yıllara yayılan bu dostluk, beni Çiğdem’le de tanıştıran yolların taşlarını döşedi. Ötekilerin Gündemi’ni kurma fikri ortaya çıktığında, Tuncay bu süreçte beni birkaç değerli insanla bir araya getirdi. O isimlerden biri de Çiğdem Akbaba’ydı.

Tuncay, kız kardeşinden bahsederken onun ne kadar donanımlı, mütevazı ve üretken bir insan olduğuna vurgu yapıyordu. Onunla tanışma isteğim gittikçe arttı. İlk kez Mersin’de, ihraç akademisyenlerin kurduğu Kültürhane’de buluştuk. Tanıştığımız anda, içindeki bilgi birikimini, mütevazılığını ve insana duyduğu sevgiyi hissettim. Bir yandan sohbet ettik, bir yandan da röportaj gerçekleştirdik.

O günden sonra diyalogumuz sürekli gelişti, dostluğumuz pekişti. Çiğdem, kısa sürede Ötekilerin Gündemi için köşe yazıları kaleme almaya başladı. Yalnızca yazmakla kalmadı; kadın kurumlarının çalışmalarını haberleştirerek, onların seslerini daha geniş kitlelere duyurdu. Artık Ötekilerin Gündemi’nin aktif bir emekçisiydi.

Son Buluşma: Adana Tren Garında Bir Veda

Onunla birçok kez Mersin’de bir araya geldik. Ama son görüşmemiz Adana’da oldu. Adana'da bir paylaşım yapmıştım, Çiğdem beni aradı:

"Ben de Adana’dayım, bir iki saat zamanın varsa tren garına gel, görüşelim."

Hemen gittim. Uzun uzun sohbet ettik, birlikte nohutlu pilav yedik, ayran içtik. Ama bu kez Çiğdem’in neşesi her zamanki gibi değildi. İçine kapanmış gibiydi. Merak edip sordum:

"Neyin var arkadaşım? Anlatmak istersen dinlerim."

Önce sustu, sonra fısıldar gibi konuştu:

"Hamza, sana bir şey söyleyeceğim ama aramızda kalacak."

"Tamam," dedim, ama devamını getirmedi. Gözleri doldu, yüzüne derin bir hüzün çöktü. Tekrar sordum, anlatması için cesaretlendirdim. Ama konuşmadı, sadece “çok hüzünlüyüm” dedi.

Belli ki büyük bir yük taşıyordu, ama paylaşmaya hazır değildi. Trene bindi, Mersin’e döndü. Bir süre sonra tekrar sordum:

"Arkadaşım, o gün ne anlatacaktın? Merak ettim, tabii ki anlatmak istersen dinlerim."

Derin bir nefes aldı ve içini döktü:

"Ben hastayım, seninle görüştüğüm gün hastaneden geliyordum."

Şok oldum. O gün içindeki hüznün sebebini öğrenmek, beni daha da derinden yaraladı. Konuşmaya devam ettik, ona moral vermeye çalıştım. Hastalığını bile sormaya kıyamadım.

Daha sonra kemoterapiye başladığını öğrendim. Sosyal medyada tedavi sürecini gördükçe içim parçalandı. Ama o hep güçlü durdu, mücadele etti.

Bir Veda ve Eksilmeyen Bir İz

Hastalığı boyunca hem kendisiyle hem de ailesiyle irtibat halinde oldum. Tedavi sürecini yakından takip ettim. Adana’da hastaneye yatırılmıştı, onu ziyaret etmek istedim. Ama tam o dönemde koronavirüs salgını başladı ve ziyaretler yasaklandı.

Ne yazık ki, sevgili arkadaşımız o zorlu süreçte yaşama gözlerini yumdu. Bu haber hepimizi derin bir üzüntüye boğdu. Oysa daha yapacak çok şeyi vardı. Yazacak, söyleyecek, anlatacak çok şeyi… Ama Çiğdem, ardında yalnızca bir eksiklik değil, büyük bir miras da bıraktı.

Kadın hareketi, bağımsız gazetecilik ve insan hakları mücadelesine adanmış bir ömür… Ötekilerin Gündemi’nde yaptığı haberler, Mersin Mimoza Kadın Kurumu’ndaki çalışmaları ve daha nice alanda emeği var. O, insanlık için karşılıksız çalışan, üreten ve mücadele edenlerden biriydi.

Bugün, onun doğum günü. Belki artık fiziksel olarak yanımızda değil, ama emeği, kişiliği ve mücadelesiyle hep bizimle. Onu tanıyan herkesin hafızasında, yüreğinde yaşamaya devam ediyor.

Mersin’deki kadın kurumları ve belediyeler, umarım bir öneride bulunarak Çiğdem Akbaba’nın adını bir yere vererek yaşatırlar. Onun ismi bir kütüphanede, bir kadın merkezinde, bir sokakta ölümsüzleşmeli… Çünkü Çiğdem, sadece bir birey değil, bir direnişin, bir umudun, bir mücadelenin adıydı.

İyi ki doğdun, sevgili Çiğdem…

Seni hiç unutmayacağız.