Sosyolog Sultan Tekin, "Kadınların Kaleminden: Her Cumartesi Bir Mektup" köşesinde, ' Mahremiyet Nedir? ' başlıklı bir yazıyı blogunda kaleme aldı.

Mahremiyet Nedir?

Mana itibariyle mahremiyet bireysel bir varlık alanına sahiptir, toplumsal olanla sıkı bağlarına rağmen. Bizatihi mahremiyet kavramının ihtiyaç olarak ortaya çıkması için birden fazla kişiye ihtiyaç vardır. Mahremiyet, çizilen kişisel sınırları anlattığından o sınırlar birine veya birilerine karşı korunacaktır, burada diğerleri ortaya çıkar ve onların varlığı mahremiyet isteğini doğurur. Mahremiyet; bizim ne kadar nerede olacağımızdan tutun da kimlerle ne kadar görüşmek istediğimiz, konuşmalarımızda neyi ne kadar paylaşacağımızı, hayatımızın hangi kesimlerini diğer insanların nazarına sunup ne kadarını sakınacağımıza kadar çok geniş bir alanı kapsar. Ayrıca kamusal alanda bize ait bilgi ve verilerin korunması sorununu da kapsayan ve hukuka konu olan bir alan olarak karşımıza çıkar. Mahremiyet bizim diğerlerine, topluma ve dış dünyaya karşı koruma kalkanımızdır. Koruma kalkanımızın boyutu ve derecesi toplumdan topluma, bireyden bireye değişim gösterir. Toplumsal kurallara sıkı sıkıya bağlı olmasının yanında bizim kişilik özelliklerimize de psikolojik ihtiyaçlarımıza da sıkı sıkıya bağlıdır.

Tarihsel Süreçte Mahremiyet

Mahremiyet kavramı varlığını tüm çağlarda hissettirse de kavramsal olarak vücut bulmasını birey kavramının tarihçesiyle paralel görürüz. Aydınlanma çağının başlaması, sanayi devrimi gibi olgular birey kavramının ortaya çıkmasını sağlarken, bireyin özgürlüğüne ve bireyin ihtiyaçlarına da vurgu yapıyordu. Aydınlanma dönemiyle aklın ve bilimin önemsenmesi, aklın başat bir pozisyona geçmesi bireyin sınıf, din, cinsiyet gibi parametrelerle belirli konumuna bağlı değerini daha bireysel ve kişisel bir alana taşıyarak toplum lehine işleyen mahremiyet kavramanı kişiler lehine genişleyen bir alana taşıdı. Modern öncesi dönemde kişilerin yalnız kalması ve istediği insanlarla iletişim kurup istediklerini yaşaması pek çok normun egemenliğindeyken moderniteyle bu alan birey lehine genişledi. Bireyin özgürlüğü ve mahremiyet sınırları arttı.

Mahremiyet söz konusu olduğunda kavrama bakış açıları da çeşitlilik arz ediyor. Mahremiyet sadece kişisel bir olgu değil, aynı zamanda toplumsal, siyasal ve hatta ticari bir olgu. Evet, evet; yanlış okumadınız, bizim mahremiyet alanımız ve sınırlarımız tüm bu alanlarla ilişki içinde hayatımızdaki insana dair tüm kavramlarda olduğu gibi. Bu aşamada kişisel mahremiyetin toplum lehine mi bireyler lehine mi işleyeceği sorusu gündeme gelir. Bireysel mahremiyet arttıkça toplumun birey üzerindeki hâkimiyeti azalır. İkisi arasındaki gerilim hattının konumu ne olmalı ki olası depremler kontrol altına alınabilsin. Hadi birlikte bakalım bu sorunun cevabına.

Liberteryanizm

Liberteryanizm; mahremiyet alanını kişiler lehine savunur. Birey özel yaşam alanına ve haklarına sahiptir. Bu akım için birey hayatın merkezindedir ve onun mahremiyet hakları oldukça gelişkindir. Liberteryanizm, mal mülk edinmek gibi hakları, insan için bir özel alan hakkını ve bireyin özgürce isteklerini yaşayabileceği özerk bir hayatı tahayyül eder. Liberteryanizm, toplumu değil bireyi ön plana alır. Onun istekleri, yapıp etmeleri ve özgürlüğü birincil önceliktir ve bu da şu anlama gelir ki birey için mahremiyet sınırları oldukça geniştir. Onu dış dünyaya karşı koruyan ve kollayan ona geniş bir alan sunan mahremiyet sahip olduğu mal mülk gibi bireyin mülkiyetindedir. Başkalarının bu konuda söz hakkı oldukça sınırlıdır.

Neo-liberalizm

Peki; bireyin çıkarlarıyla toplumun çıkarları çatıştığında ne yapacağız. Liberteryanizmde tabi ki bireyin yanında olacaktık. Çocuk tacizinden hüküm almış bir kişinin bir kreşte çalışmasını doğru mu kabul edeceğiz, birey hakları gereği ve bireyin mahremiyeti gereği bu kişinin aldığı ceza gizli mi kalmalı, iş başvurularında bu ve benzeri durumlar göz önünde bulundurulmamalı mı? Böylesi bir durumda diğer bireylerin kendini ve çocuklarını koruma hakkını gözden çıkaramayacağımız aşikardır.

Komünteryanizm

Hem bireyin mahremiyetini koruyacağımız hem de toplumsal faydayı koruyacağımız bir orta yol mümkün müdür? Komünteryan görüş, tam bu noktada devreye girer ve kamusal yararı da bireysel yararı da gözeten bir bakış açısı sunar. Toplumsal açıdan risk oluşturan durumlarda birey mahremiyeti arka plana alınabilir. Çocuk tacizinden ceza alan birinin kreş, okul, okul servisi gibi yerlerde çalışamayacağını, burada kamu yararının söz konusu olduğunu kabul etmiş oluruz. Yolsuzluk yapan bir siyasinin, ya da bürokratın haberini yapan bir gazeteci mahremiyeti ihlal etmiş sayılamaz. Burada yüksek düzeyde kamu yararı söz konusudur. Suçları araştıran güvenlik birimleri yasalar çerçevesinde mahremiyet sınırlarını zorlayabilir ki kamu yararı bunu gerektirir. Ancak bu gerekçeler olmadan bir kişinin takibe alınması, özel bilgilerinin araştırılması, kişilerin dinlenmesi, gözetlenmesi yasaklanmıştır. Bireyler başka kişi ve kurumların çıkarları veya merakları doğrultusunda bu tarz mahremiyet ihlallerine karşı yasalarla korunurlar.

Aile ve Mahremiyet

Aile; mahremiyeti en çok kutsanan alanlardan biridir. Elbette özel alanların korunabilmesi için mahremiyetin varlığı kaçınılmazdır. Ama kimi zaman mahremiyet suçları örten, bireyleri yalnızlaştıran bir yere de rota çizebilir. Aile içinde şiddetin kimi türlerine maruz kalan bireyler kol kırılır yen içinde kalır deyimini hayatına geçirir ve susarak şiddetin içinde kaybolmayı göze alır. Kimi zaman yaşadığı durumu kendine yakıştıramayan kimi zaman da bu durumun ifşası durumunda başına gelebilecek tehlikelerden korkan aile bireyleri susmayı tercih ederek mahremiyetin sıkan kolları arasında kalmakta ve bu bilgiyi kendine saklamaktadır. Aile gibi kutsallık atfedilen kurumlarda mahremiyet olgusu katı bir hal alarak bireylerin üzerinde bir baskı unsuruna dönüşebilmektedir. Birey mahremiyeti ve kurumsal mahremiyet arasında bir dengenin olması ve birinin diğerine feda edilmemesi önemle karşımızda durmaktadır.

Sosyal Medya ve Mahremiyet


Mahremiyet kavramının toplumdan topluma değiştiğini söylemiştik, buna dönemsel değişimleri de ilave edelim. Teknolojinin ve sosyal medyanın hayatımıza girişiyle mahremiyet kavramının değiştiğini görüyoruz. Kişiler önceleri belki yakınındaki insanlarla paylaşmak istemediği, mahremiyet sınırları içinde gördüğü pek çok şeyi paylaşır duruma gelmiştir. İnsanları mahremiyeti açmaya teşvik eden nedir diye sorduğumuzda, insanların kendilerini dair iyi ve güzel bir algı oluşturmak amacıyla hayatlarına dair güzel kareleri ve görüntüleri paylaşarak beğeni ve takdir toplayarak kendini değerli ve önemli hissetme durumunu pekiştiren bir işlev üstlenmektedir. Hayatına diğer insanları tanık kılarak, kendi farklılıklarını vurgulayarak, yeteneklerini göstererek sıradan biri olmadığı hissini tecrübe etmek istemektedirler. Popüler olan ve toplum tarafından önemli kabul edilen kişilerle yakın olma isteği de bu sıradanlığı aşmanın bir yolu olarak görülmektedir. Sosyal mecralar aracılığıyla bu dünyaya girmeye çalışmak için de yoğun bir şekilde içerik üretme çabası içerisine girilmektedir. Bu içerikler aile ile partnerle, arkadaşlarla yaşanan özel anların paylaşımından oluşabildiği gibi yapılan işlerin ve faaliyetlerin, etkinliklerin, bulunulan mekânların paylaşımı şeklinde olabilmekte ve kişinin yaşamına dair verilerin biriktiği bir alana dönüşmektedir sosyal medya. Sosyal medya mecraları insanların bu yoğun ilgisi nedeniyle ticaret içinde uygun reklam alanlarına dönüşmüştür ve bizim her paylaşımız, beğenimiz, takibimiz, aboneliğimiz birer metaya dönüşmüştür. Verilerimizin kimi zaman çalındığına kimi zaman şirketlerce satıldığına tanık olduğumuz zamanlardayız. Artık mahremiyetimizi hem kendi ellerimizle teslim ediyoruz hem de bizim dışımızda gelişen durumlarla en mahrem bilgilerimiz kullanılır durumda bir network ağlar cehenneminde dolaşır durumda. Bilgilerimiz hem devletin takibinde hem de çıkar gruplarının kullanabileceği durumda oldukça kullanışlı materyallere dönüştü. Bu nedenle sosyal medya mecralarını kullanırken bilinçli olmak ve sosyal medyanın olumsuz yönlerini ve mahremiyet alınımız için sahip olduğu riskleri göz önünde bulundurmak bireysel yaşantımızı kurumak açısından oldukça önemli.

Mahremiyetin Psikolojik Yönü


Bazen kendimizle ilgili bir şeyi anlattığımızda içimizde bir huzursuzluk hissederiz. Bu bir kırmızı ışıktır ve bizi uyarır; özel bir bilgi paylaştığımızı ve bunun risk oluşturabileceğini anlatır. Bu da aslında içimizde mahremiyet duygusunun varlığını gösterir. Biz doğduğumuz andan itibaren mahremiyet sınırlarına giren pek çok davranış kalıbıyla çevriliyiz. İnsanların giyinirken, tuvalet ihtiyacını karılarken, cinsel ihtiyacını karşılarken yalnız kalmak istemesi mahremiyete ilişkin davranışların en belirgin olanlarıdır. Her konun herkesle konuşulmaması, samimiyetle orantılı yapılan paylaşımlar da yine bizdeki mahremiyet hissiyatıyla ilgilidir. Kiminle nasıl iletişim kurulacağı, neyin ne kadar konuşulacağı da mahremiyet tarafından belirlenir. Tüm mahremiyete dair kural ve durumlar insanın en temel ihtiyaçlarını sağlamaya yönelik olarak işe koyulur. Nedir bunlar diyecek olursak; kendimizi güvende hissetme ve kendimizi koruma ihtiyacımız. Dışardan gelecek zararlara karşı kendimizi korumamızın önemli yollarından biri de bize dair bilgilerin yanlış ellere geçmesine izin vermemek, yani mahremiyetimizi korumaktır. Mahremiyet kavramı kendilik algımız üzerinde de büyük etkiye sahiptir. Nasıl bir etki dediğinizi duyar gibiyim. Mahremiyetimizi koruyamadığımızda dışarıdan gelecek saldırılara açık oluruz ve bu saldırıları karşılayacak psikolojik gücümüz yeterli olmadığında kendimizle ilgili olumsuz duygular oluşmaya başlar. Kendi gücümüzü ve değerimizi sorgularken bulabiliriz kendimizi. Mahremiyetimizi koruyamadığımızda diğer inşalara fazlaca bilgi ve alan sunmuş oluruz. Bu durumun en can yakıcı örneklerinden biri de özel anların kayıt altına alınarak internette dolaşıma sokulma durumudur. Henüz gençliğinin baharında çocuklarımız aşk heyecanıyla böyle durumlara maruz kalabiliyorlar ve toplum içinde küçük düşürülme korkusuyla istemedikleri eylemlere zorlanabiliyorlar. Burada yasal bir suç unsurunun oluştuğunu çocuklarımızın ve yakınlarının bunu bilerek yasal yollara başvurması korunmak açısından en doğru yol olarak önümüzde duruyor.

Kötü niyetli ellere verilen mahrem bilgiler güçlü silahlara dönüşür ve kurşun yaraları içinde kan kaybedebiliriz. Kan kaybından ölmemek için işin uzmanlarına ihtiyaç olduğunu da vurgulayalım. Güç kaybettiğimizde güç tazelememizde hayata dair güzel olgulardandır.

Mahremiyetimizi koruyabileceğimiz bir dünya dileğiyle…

https://dergipark.org.tr/ Mahremiyet Hakkı ve Sosyo-Tarihsel Gelişimi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yüksel Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi

https://dergipark.org.tr/ 74 • kültür ve iletişim • cufture&communication- Modernleşme ve Mahremiyet

https://dergipark.org.tr/Mahremiyet Hakkına Ve Bireysel Özgürlüklere Felsefi Yaklaşımlar Doç. Dr. Mehmet Yüksel Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi

https://www.researchgate.net/Sosyal Medya: Kurgusallık Ve Mahremiyet* Dr. Faik Uyanık

NOT: Bu makale, Sosyolog Sultan Tekin’in https://insanzihintoplum.blogspot.com/2025/04/mahremiyet-nedir.html adresinde yayımlanan “Sosyal Medya ve Romantik İlişkiler" başlıklı yazısından alınmıştır. Diğer değerli yazılarını da okumak isterseniz, blogunu ziyaret edebilirsiniz. Öz Gündem olarak Sultan Tekin’e başarılar diliyor, kaleminin her daim aydınlık ve umut dolu yazılarla yazmasını temenni ediyoruz.

Öz Gündem olarak, Kadınların Kaleminden: Her Cumartesi Bir Mektup köşemizde Sultan Tekin’in diğer yazılarını da yayımlamaya devam edeceğiz.

Buradan bir kez daha çağrımızı yineliyoruz: Kadınlar, bu köşe sizin! Mektuplarınızı, makalelerinizi, öykülerinizi bekliyoruz. Kaleminizden dökülen her söz, sesinizdir. Yazın, paylaşın, birlikte çoğalalım.