Birgül Sarıkaya, "Kadınların Kaleminden: Her Cumartesi Bir Mektup" köşesinde 'Beyaz' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
BEYAZ
Kadın kınasını yaktı, derin derin baktı eline...
Kaderini okusa avuç içlerinde! Ne derdi neyi anlatırdı kendisine...
Annesi her bayramda kına koyardı avuç içine. Köpekler havlamadan uyu. Yoksa kına tutmaz ellerin derdi. Uyurdu masumca. Büyüdükçe bunun yatak, yorgan batmasın iş çıkmasın diye söylenildiğini öğrenince gülümsemişti. Doğru taktikti.
Şimdi ise kınayı kendi koyar olmuştu avucuna
Annesi gideli çok olmuştu. Gelin olduğunda kınasını yakanlar ağla ağla rahatlarsın dediklerinde.
Siz kınamı yakarsınız ben ise kendimi demişti. Nerede o masum kız çocuğu. Köpek havlamadan hemen uykuya geçtiği çocukluğu...
Ne çabuk büyümüştü. Neden büyümüştü ki. Çocuk kalmak yasak mıydı sahi?
Tek hevesi vardı. Hemşire olmak. Beyaz olan formayı giymek. Beyaz renkte kınalı ellerle hastalara şifa olmak.
Annesi ona hep beyaz sana çok yakışır. Sen hep beyaz giy dediğinde hemşirelik gelirdi aklına. Giyeceğim ana sana söz hep beyaz giyeceğim derdi.
Evlenmiş çocuğu da olmamıştı. Arada kına koyar eline, kınayı koklar çocuk olurdu kendince.
Uzandı yatağına. Eşi çoktan uyumuştu. Umursamaz, duyarsız yaşça kendinden büyük herifin biriydi.
Herif derdi ona. Adı yoktu dilinde. Ne içi ısınmıştı ona ne de bedeni. Sadece hürmet ederdi. Kötülüğü yoktu kendine. İçinin ısınmaması ne İnci’nin suçuydu. Ne de herifinin.
Beyaz forma giyinemediğinden olabilirdi. İnci içinden sebep olarak ona yorumlardı. Yetim kalınca okuyamamıştı. Bir de doyamadığı anacığına...
Yorgundu bedeni
Yorgundu yüreği
Yorgundu düşleri
Yorgundu özlemleri
Ne kanatları vardı
Ne de bir dayanağı
Uzak dağların eteğinde
Delice esen rüzgârın esintisinde
Uçurdu içindeki
Tüm çocuk düşlerini...
Birgül Sarıkaya