Hukukçu Eylül Yaylacı, bugünkü köşe yazısında ' Kürtlerin Türkiye'yi Dönüştürme Gücü ' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

                              KÜRTLERİN TÜRKİYE’Yİ DÖNÜŞTÜRME GÜCÜ

 

 

Bilindiği üzere Kürt meselesi siyaset üstü bir meseledir ve dolayısıyla bunun çözümü için öncelikle devletin demokratikleşmesi gerekir. Şu anki siyasi partiler ne yazık ki demokrasiden çok uzaktır. Kürt meselesinin meşru kabul edilmesi ve bu meseleyi toplumun sahiplenmesi önemlidir. Kürtler tartışan, eleştiren ve dinamik bir toplumdur ancak Türk tarafında böyle bir şey olmadığını görüyoruz.

Öte yandan PKK’den demokratikleşme sesleri yükseldiği halde kimse de bir tarafından tutalım bu ülkeyi ayağa kaldıralım demiyor. Ne ilginçtir ki, dünyanın terör örgütü dediği bir örgüt tarafından Türkiye’nin demokratikleşmesi taahhüt ediliyor ama demokrasi vadettikleri muhatap devlet tarafında ise demokrasi adına bir kırıntı bile yok ne yazık ki!

“Demokratik zemin oluşturulduktan sonra mı silahlar bırakılsın yoksa önce silahlar bırakılıp sonra mı demokratik hamleler meselesi”,  bir takım çevrelerce yumurta tavuk olayına benzetilmektedir. Ancak demokratik bir zemin oluşturmaktan çok uzak olan Türkiye’nin mevcut koşullarının böyle bir dönüşümden uzak olduğu gerçeği de herkesin malumudur.

Bu nedenle Kürt meselesinin çözümünün, silahların bırakılması şartına bağlanması tabi ki yanlış bir yaklaşımdır.  Temel haklar ve eşit hukuk meselesi olan bu meselenin çözümünün şarta bağlanması veya herhangi bir pazarlık konusu yapılması dahi kabul edilecek bir durum değildir. Medeni ülkelerin çoktan geride bıraktığı asgari demokratik kriterlere dayalı bu tür haklar taviz konusu yapılamaz.

Ayrıca gelinen aşamada Kürt siyasi hareketinin merkezi Kandil değil, merkezi Diyarbakır, Ankara, İstanbul yani tüm Türkiye’dir. Kürt siyasi hareketi her türlü hukuksuzluğa ve baskıya rağmen çok güçlü bir taban ve desteğe sahiptir. Üstelik Türkiye siyasetine etki eden bir siyasi güç haline gelmiştir. Öte yandan politikleşmiş milyonlarla, barajı aşmış bir parti ile artık Türkiye’nin meclis ve hükümet denkleminde etkili olacak seviyeye gelmesi, bu sorunu demokratik yollarla peyderpey çözmeleri zamanın ruhuna uygun düşendir.

Bundan anlayıştan hareketle, PKK’nin müzakereye ihtiyaç duymadan Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleye son verdiğini duyurması esasında kendileri açısından büyük bir siyasi hamle olacaktır. DEM Parti için de böyle bir hamleyi savunmak başarılı bir siyasi strateji demektir. Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleye son verilmesi demek, Türkiye’nin Rojava’ya yönelik kamuoyunu ve uluslararası güçleri ikna gerekçelerinin de tümüyle çökmesi demektir. Bu hamle aynı zamanda ulusal ölçekte de Erdoğan’a karşı daha yüksek sesle muhalefet etme imkânı yaratacak ve bu durum Kürt siyasi hareketini, seçim sonucunun belirleyeni olarak sonrasının asıl aktörlerinden biri haline getirecektir.

Kürt toplumu; sivil siyaseti, kültürü, sanatı, tüm baskılara rağmen bir Kürt basınının varlığı,  diasporadaki entelektüel birikimi vs. ile çok dinamik toplum haline geldiği için PKK kendisini aşan dinamikler yarattı denilebilir. Bu sebeple Türkiye içerisinde artık silahlı mücadele döneminin kapandığı yönündeki söylemler,  bir sosyolojik olgu olarak günümüz konjonktürel gerçekliğe denk söylemler olduğu söylenebilir.

Diğer taraftan muhatap devlet adına konuşan Bahçeli’nin, meclis kürsüsünden: “Misak-ı Milli, Mülkü Millettir. Millet ise sonuna kadar, sonsuza kadar Türk’tür.” Sözleri ise devletin hala nerede durduğunu görmek açsından oldukça ilginçtir. Türkiye dönüşüme direniyor, çünkü iktidarın hukuk ve demokrasi alanlarında geride olmasının yanında, akademia, medya, aydın kesimi veya kurumlar anlamında da böyle bir gücün olmadığı görülüyor.

Devlet denilen yapı vatandaşlarının refahı ve huzuru için var olan bir mekanizmadır. Dolayısıyla devletin veya iktidarın çözümden korkmaması gerekiyor. Çünkü küresel ve bölgesel şartların artık dayattığı ve çözülmediği takdirde yeni kriz alanları potansiyelini taşıyan bu sorunun çözülmesi gerektiğini kendileri de kabul ediyorlar fakat demokratikleşmeyi bir taviz olarak gören anlayışları yüzünden, bir yerden sonra sürecin tıkanmasına neden oluyorlar. Tabi olası bir demokratik zeminin kendi iktidarlarının sonu olacağı kaygısı gibi dönemsel hesaplarının da var olduğu bir gerçek.

Sonuç olarak tarihsel anlamda yeni bir döneme girdiğimiz tartışmasızdır. Kürtler bilgi birikimi, tarihsel arka planıyla gelişen demokratik derinliği ve akademik başarısı ile Türkiye’yi dönüştürme gücüne sahiptir. Bunu Türk aydınları da görüyor ve söylüyorlar. Önemli olan Türkiye bu yeni döneme hazır mı? En önemli sorun budur. Çünkü Kürt sorununun esasında bir Türk sorunu olduğu tarihsel deneyimlerle sabittir.

Kürtlerin dönüştürme gücü Türkiye için bir kazanımdır. Türk toplumunun tarihsel kaygıları ve ön yargılarından kurtulması ve bu sürece sahip çıkarak Kürtleri kucaklamaktan korkmaması gerekiyor. En önemlisi de, Türkiye’nin hukuk ve demokrasisi için bu kadar önemli bir meselenin, iktidarların dönemsel hesaplarına veya dış güçlerin konjonktürel çıkarlarına heba edilmemesi gerekir ve buna izin vermemesi gereken de özellikle Türk toplumudur.

Kürtlerin Türkiye’yi dönüştürme gücünden korkmayın.

Devletin ve Türk toplumunun yapamadığını Kürtler başaracaktır.

Türkiye’yi ayağa kaldırmak uzatılan eli tutmakla mümkün olacaktır.

EYLÜL YAYLACI                                                                                              23/02/2025