Barış Vakfı Başkanı ve Yazar Hakan Tahmaz bugünkü köşe yazısında, 'Süreç, Suriye ve ana muhalefet ' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Süreç, Suriye ve ana muhalefet 

Suriye ve Türkiye iktidarları, kendi mezhepçiliklerini, milliyetçiliklerini cihatçıların saldırılarının mağdurlarını mezhepçilik, milliyetçilik yapmakla suçlayarak örtmeye çalışıyorlar. Ankara Suriye’ye, tekçilik, mezhepçilik ve merkezci aşısı yapmaya çalışıyor. Bu siyasi kaosa giden yolu döşemektir. 

Başta ana muhalefet olmak üzere bütün muhalifler, Türkiye’nin rejim krizi sorunuyla, Suriye’nin yeni rejiminin inşası sürecinin birbirini beslediği gerçeğiyle hareket etmek zorundalar. Suriye’nin geleceği ile Türkiye’nin rejim krizinden çıkış arayışları arasında denklemi doğru tahlil etmek ve kurmak zorundalar. Türkiye’nin artık Türkiye’den büyük olduğu kavranmalı. 

Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile başlayan PKK’nin silahsızlandırılması ve Feshi dönemini İmralı süreci olarak adlandırmak mümkün. 

PKK’nin silahsızlandırılmasının zorunlu gereği olarak yapılacak yasal ve idari düzenlemenin ötesine geçecek, bilinen anlamda barış/çatışma çözümü kapsamında bir demokratikleşmenin pek söz konusu olmayacağı aşikâr. 

Her gün daha fazla otoriter bir hal alan, özgürlükleri ve hukuku daha fazla budayan iktidar blokunun ajandasında, bırakın barışı, demokratikleşmeyi, normalleşmenin dahi bir işareti yok. Kürt tarafı açısından büyük ölçüde Abdullah Öcalan’ın omuzlarında ve inisiyatifinde gelişen/olan bir süreç.  

İktidarın bu süreci, bir kez daha Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesini kolaylaştıracak ve Suriye’de yeni rejim döneminde eski İran’ın konumunu almasını kolaylaştıracak tarzda araçsallaştırdığı aleni bir gerçek. 

Bugünkü süreci salt “zorunluluk veya doğal gereklilik” gibi kavramlarla açıklamak ve ciddi basınç yapan bazı hayati konuları hafife almak, süreci fazlasıyla risklere açık hale getirmektedir.  

Bunların en başında, bir haftadır süren ve Pazar günü MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamasıyla derinleşme sinyali veren Öcalan’ın çağrısının YPG’yi kapsayıp kapsamadığına ilişkin tartışmanın nasıl sonuçlanacağı geliyor. İkincisini ise son birkaç gündür Arap Alevileriyle yeni rejim askerleri arasında yaşanan ve yüzlerce insanın ölümüne yol açan silahlı çatışmaların nasıl bir hal alacağı oluşturuyor. 

Bu gelişmeler ışığında sürecin nasıl gelişeceğini belirleyecek olan Abdullah Öcalan’ın vereceği kararlar olacak. 

Bu süreçte Kürtler ve Öcalan iktidarla baş başa kalmış gözüküyor. Siyasal muhalefetin her bir parçası ya uzak, ya da süreci etkisiz, kaygıyla ve ilgisiz izliyor. 

Öcalan’ın kısa vadedeki yol haritasının hayata geçirilmesi için vereceği kararlara en büyük basıncı iktidarın ajandasının yaptığı, çağrı metninde görüldü. İktidar blokunun siyasal ajandası ile kurduğu ilişki ve ne ölçüde, nasıl rıza göstereceği gelişmelerin seyrini belirleyecek.

Ama aksayarak da olsa, PKK’nin silahsızlandırılması ve feshi süreci bir biçimde başarıya ulaşsa da, barış ve demokratik toplumun inşası yoluna rehberlik edecek fazla bir şey elde edilmemiş olunması riski büyük.  

Barış ve demokratik toplumun inşası bugünkü otoriter yönetimden beklenemeyeceği için muhalefetin buna soyunması beklenir. 

Maalesef muhalefet bu yükü omuzlamaktan korkuyor.  Başta ana muhalefet olmak üzere bütün muhalifler, Türkiye’nin rejim krizi sorunuyla, Suriye’nin yeni rejiminin inşası sürecinin birbirini beslediği gerçeğiyle hareket etmek zorundalar. Suriye’nin geleceği ile Türkiye’nin rejim krizinden çıkış arayışları arasında denklemi doğru tahlil etmek ve kurmak zorundalar. Türkiye’nin artık Türkiye’den büyük olduğu kavranmalı. 

2015 sonrası Rojava nedeniyleKürt duyarlığı/sorunu,HTŞiktidarıyla Lazkiye’deki Alevi duyarlığı/sorunuTürkiye’nin barış ve demokratik toplumun inşasının art birer yükü. 

Bu yükü PKK’nin silahsızlanma ve feshi döneminde ciddi bir sorun değilmiş gibi algılamak, barışın toplumsal zeminlerini ve demokrasiyi geliştirme aşamasında negatif yük veya sorun olarak karşımıza çıkma potansiyeli taşımaktadır. Bu da doğaldır.  

Alevilere yönelik cihatçı grupların saldırıları sonrası kimi kaynaklara göre ezici çoğunluğu sivil 1000’e yakın insanın ölmüş olması, yeni rejimin kurulmadan kaosa sürüklenme riskinin işareti. Bunun sebebinin tekçi, merkezci farklılıkları kapsamayan yeniden yapılanma olduğu çok açık.

Suriye’de Ankara’nın tekçilik aşısı ​

Suriye’deki her gelişme, Türkiye’nin rejim kriziyle ve sorunlarının çözümüyle doğrudan ilgili konulardır. Kürtler bakımından, Aleviler bakımından her türlü uygulamanın, politikanın ve alınan pozisyonların Türkiye’ye doğrudan negatif veya pozitif yansımaları olacak.

Ana muhalefet partisi, buna odaklanmak zorunda. Hem Suriye hem Türkiye Alevilerinin ve Kürtlerinin duygu ve düşünce dünyalarıyla buluşmadan demokratik alternatif siyasal oyun kurucu olamaz. 

Suriye’de ve içerde çok kimliklik bir demokratik ülke yaratılması perspektifinden uzak erken seçim istemek de cumhurbaşkanı aday adayı belirlemek için partili seçmenin önüne sandık koymak da oyalanmak ve zaman kaybetmek olacaktır. 

Suriye ve Türkiye iktidarları, kendi mezhepçiliklerini, milliyetçiliklerini cihatçıların saldırılarının mağdurlarını mezhepçilik, milliyetçilik yapmakla suçlayarak örtmeye çalışıyorlar. Ankara Suriye’ye, tekçilik, mezhepçilik ve merkezci aşısı yapmaya çalışıyor. Bu siyasi kaosa giden yolu döşemektir. 

Alevilere yönelik cihatçı grupların saldırıları sonrası kimi kaynaklara göre ezici çoğunluğu sivil 1000’e yakın insanın ölmüş olması, yeni rejimin kurulmadan kaosa sürüklenme riskinin işareti. Bunun sebebinin tekçi, merkezci farklılıkları kapsamayan yeniden yapılanma olduğu çok açık. Ana muhalefet partisi bunu görmezlikten gelerek ilerleyemez; içerde tek adam rejimine alternatif demokratik odak geliştiremez.  

İçerde de dışarda da merkeziyetçiliğin, tekçiliğin alternatifi çoğulculuk ve âdemi merkeziyetçiliktir.